Uyandığında vakit gece yarısını
çoktan bulmuştu. Bilgisayar ekranı filmin bittiğini gösteren turuncu renkle
kaplanmıştı. Oysa bu sabah kalktığında kendine söz vermişti, gün boyu kendini
yoracak, gece 11 civarı yatağa girecek, çok yorgun olduğu için hemen uykuya
dalacak, ertesi sabah dinlenmiş olarak erkenden uyanacaktı. Kaç aydır bu düzeni
oturtmaya çalışıyordu. Bugün çok yaklaşmıştı. Ama işte yine film izlerken
uyuyakalmış, sonra da yine gecenin bir vakti uyanıvermişti. Artık bütün gece
uyuyamayacağını biliyordu. Terliklerini ayağına geçirdi, düzensizliğine bir
küfür savurdu.
Yastığını düzeltti, bu kez yanına
kağıt kalem de almıştı. Belki geçen geceki gibi yine rüyasında yazısını
görürdü. Geçen gece rüyasında yazısını tamamladığını görmüştü. Uykuyla
uyanıklık arası bir halde yatarken aklından hemen kalkıp bunu kağıda dökmesi
gerektiği geçmiş ama yataktan kalkıp kağıt kalem almaya gitmek zor gelmiş,
uykunun tatlı kollarına teslim olmayı seçmişti. Üşengeçliğine bir küfür
savurdu.
Sadece bir günü kalmıştı. Artık
yazısını teslim etmesi gerekiyordu. Öyle çaresizlik içinde kıvranırken izlediği
bir filmi hatırladı, hani teslim tarihi yaklaşan kitabını yazmaya bir türlü
başlayamayan, yayınevinin baskılarından bunalmışken ve aldığı avans suyunu
çekmek üzereyken o mucizevi hapla tanışan ve bir anda yaratıcılığı zirve yapan
o adamın hikayesinin anlatıldığı film. Öyle bir hap bulsam ne kadar ne kadar
harika olurdu diye düşündü. Ağzına bir tane nane şekeri attı, hayalperestliğine
bir küfür savurdu.
Yok, olmayacaktı. Oysa yazma
fırsatını yakaladığında günlerce içi içine sığmamış, çocukluğundan beri
düşlediği şeyi sonunda yapmaya başlayacak olmanın mutluluğuyla kendinden
geçmişti. Bir dağ kulübesine kapanıp kar manzarası ve şömineden gelen
çıtırtılar eşliğinde kuş tüyünü mürekkebe batırıp sayfalarda kendini kaybedene
dek yazmak… Ya da penceresinin önünde uzanan huzur dolu okyanus manzarasına
karşı daktilosunun başına geçip parmaklarına kramplar girene kadar durmaksızın
yazmak… Kafasını kaldırıp kendi çalışma masasına baktı; üst üste binmiş
binalardan gökyüzünü bile zor görebildiği boktan bir manzara, boş bir su
bardağı ve tabiki izmarit dolu bir küllük. Yazmaktan ziyade yazmanın romantik
olduğu fikrini seviyordu galiba. Bir sigara yaktı, romantizmine bir küfür
savurdu.
Devrik
Cümle